HALİT KANAK
HALİT KANAK
Osmanlı'da Habeşistan Eyaleti ve Doğu Afrika Hakkında
Nil Nehrinin 6 şelâlesinin 2.’sine gelmeden başlayan Halfa Vadisinin güneyi Sudan topraklarıdır ve Nübye diye adlandırılır. Cennetmekân Yavuz Sultân Selim Hân 7 ay 23 gün kaldığı Mısır’dan ayrılmadan önce eski ismiyle Nübye’de yâni şimdiki Sudan’da; Asvân, İbrim ve Say’a Türk Birlikleri yerleştirmişti.

Bu birliklerde görev yapanların aile ve torunları 19. Asır sonlarına kadar soylarını ve dillerini muhafaza etmişlerdir. Şimdiki Berber Şehri yakınlarındaki Guzz (Oğuz) şehri Nübye (Sudan) Eyâleti’nin merkeziydi.

Türk nüfus Sudan’a asker, idareci ve tüccar olarak inmiş ve giderek artarak özellikle Kavalalı’lar döneminde hatırı sayılır bir sayıya ulaşmıştır.

Habeş Eyâleti, Mısır Eyâleti’nin güneydoğusundan başlıyordu. Çünkü Sudan’ın Kızıldeniz kıyıları Habeş Eyâleti’nin parçasıydı. Burada bulunan Sevakin Habeşistan’ın Sancak merkezlerindendi. Hatta bâzende Habeş Eyâleti’nin merkezi görevini üstleniyordu.

Habeş Eyâleti, Habeşistan topraklarını kapsamakla birlikte, Eritre ve Somali’yide kapsıyordu. Osmanlı sınırlarının zirveye ulaştığı dönemde Habeş Eyâleti; Sevakin, Bor, Sam, Andiya, Matrer, Hindiyye, Sarâve, Akik, Harkik ve Musavva Sancaklarından ibaretti.

Eyâlet Merkezi; ilk Beylerbeyi Özdemir Paşa dönemi hariç, şimdiki Eritre’de bulunan Musavva idi. Ancak Habeş Beylerbeyi bâzen şu an Sudan’da bulunan Sevakin’de de otururdu.

Özdemir Paşa 5 Temmuz 1555’te ilk Beylerbeyi olarak atandığında Habeşistan içlerinde bulunan Debarva’yı eyâlet merkezi olarak kullandı. 1560 yılında vefât edince burada yaptırdığı camiinin haziresine defnedilmişti. Ancak yerine atanan oğlu Osman Paşa, hem eyâlet merkezini, hemde babasının kabrini yeni eyâlet merkezi yaptığı Musavva’ya taşıdı.

Bir ara; Mehas, Elvah ve Kusayr sancakları bağlanarak İbrim şehride eyâlet merkezi yapılarak Hızır Paşa Beylerbeyi olarak atanmışsa da, 1 yıl, 10 ay, 11 gün sonra yeniden lağvedilmiştir.

Habeşistan ve Eritre’nin büyük kısmı özellikle putperest Habeş halkı Özdemir ve oğlu Osman Paşalar dönemlerinde İslamiyet’le tanışarak Müslüman oldular. Daha önce Yemen Beylerbeyi iken Habeşistan’a yaptığı seferlerde Habeşistan’da tanınmaya başlayan Özdemir Paşa, Habeşistan Beylerbeyi olduktan sonra Habeş Kralı Glavdevos’u meydan muharebesinde yenmiş ve o savaşta kral ölmüştü. Özdemir Paşa Habeşistan’da büyük bir efsâne haline geldi ve asırlarca unutulmadı.

Glavdevos’un yerine geçen kardeşi Minas ise başka bir savaşta esir edilerek Yemen’de Zebid şehrinde hapis hayatı yaşadı. Affedilince yeniden savaş meydanlarına çıktıysa da bu kez de Osman Paşa, 20 Nisan 1562 Enderta meydan savaşında perişan etti. Böylelikle Habeş Hristiyanları güneybatıya doğru itildiler.

Hazreti Neçâşi’nin ülkesi Habeş yaylalarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesi, Hızır Paşa’nın 1580’de Harkiko’da, 1582’de ise Debarva meydan muharebelerinde Habeş Ordusunu fena şekilde ezmesinden sonra gerçekleşti. Kızıldeniz tam bir kapalı Türk Gölü halini almıştı. Tâki 1778 tarihinde İngiliz ticaret gemilerine izin verilinceye kadar bu durum böyle devam etti.

1865’te Musavva’da 10 bin, üç camisi bulunan Sevakin’de 8.000 nüfus yaşıyordu. Nüfusun çoğu yerli halkla evlenen Türk’tü ve Türkçe konuşuluyordu. Harar vilayetinde ise Osmanlı’ya tâbî Müslüman Habeşliler yaşıyordu. 1875’te Rauf Paşa Harar’a girerek burayı doğrudan Türkiye’ye bağladı. Ayrıca Tana Gölü’nün hemen üstünde bulunan Gondar Emirleri de her fırsatta Türkiye’ye bağlı olduklarını teyid eden belgelerini İstanbul’a gönderiyorlardı. Bundan başka Amhara’nın büyük bir bölümü de Osmanlı’ya bağlı idi.

1877’de İngiltere, bütün Aden Körfezi sahilleriyle birlikte Cafer Mazhar Paşa’nın 1867’de Türk Bayrağı çektiği Dante Burnuna kadar Kuzey Somali’nin Türk Toprağı olduğunu kabûl ederek bunu açıkladığında, Kenya’ya kadar olan Güney Somali’de Osmanlı tabîiyetinde bulunuyordu.

Hatta Uganda, Somali ile Mozambik kıyıları arasındaki bugünkü Tanzanya ve iç taraftaki Kongo’ya kadar olan topraklar bile; Türk Hâkânına çok sıkı bağlı olan Umman Sultânlığı ve Zengibar Sultânlığı üzerinden Türkiye’ye bağlı idiler.

Fakat bir müddet sonra İngiltere ağız değiştirerek, kıyılardaki Osmanlı Hâkimiyetini tanıdığını, ancak iç bölgelerin başka bir devletin toprağı olamayacağını açıkladı. Yetmedi, 1884’te Berbera limanını ele geçirdi.

Bunu gören Fransa ve İtalya bölgeye üşüştüler. Fransa, sonra kuracağı Cibuti Devletçiğinin temelini atmak üzere, Cibuti ile Obok arasında bulunan Tacûra iskelesini işgâl etti. İtalya ise önce Eritre’nin en güneyinde bulunan Assab iskelesine asker çıkarttı, ardından Habeş Eyâlet Merkezimiz olarak asırlarca elimizde olan Musavva’yı İngiliz desteğiyle işgâl etti.

Musavva’da Türk Bayrağı’nın indirilmesi ve küçük Türk Birliğinin Mısır’a gönderilmesi İstanbul tarafından şiddetle protesto edildiyse de, Rus’larla yaptığımız 93 harbi sonrası masaya oturduğumuz Berlin kulislerinde İngiltere, Fransa, İtalya arasında paylaşılmıştı.

Böylelikle Kızıldeniz’in Arabistan tarafı 1. Dünya Savaşı sonuna kadar elimizde kalacak olmasına rağmen, Kızıldeniz’e üç ülke daha yerleşmiş oldu. İtalya 1896’da Eritre işgâlini tamamladığında, ele geçirdiği Güney Somali ile arasında İngiltere ve Fransa işgâl toprakları vardı.

İtalya bununla yetinmedi daha güneye indi. Daha önce kiraladığı Mogadişu ve Merka limanlarını işgâl ettiğini duyurdu. Durum gittikçe vehâmet kazanıyordu. Türk Hâkânı Sultân Abdülhamid Hân daha fazla kayıtsız kalamazdı. Silahla mücadele edecek durum İçin şartlar müsait değildi, ancak diplomatik stratejik dehâsını kullandı.

Önce annesi Habeş, babası Osmanlı olan çocukları Türk tebâsı sayarak onlara itibarlı Türk pasaportu verdirmeye başladı. Ardından 1896’da Orgeneral Sâdık Paşa’yı, kendi yâveri Binbaşı Tâlip Bey ve Korumalarından Yasin Çavuş’la birlikte Habeşistan’ın kalbi konumundaki Harar’a gönderdi.

Anadolu’lu Türklerle birlikte 40 bin Harar’lı Müslüman, Halife Hazretlerinin bu önemli elçisi için ayağa kalktı. Habeş Kralı İmparatorlara has protokolle karşıladı. Zaten İslâm Halife’si adına hutbe okutturuyordu. Halk, şimdi olduğu gibi kalben Türkiye’yi tutuyordu. Bölgedeki bu gezi üç ay sürmüş ve bölgenin Türkiye’nin yanında olduğu fiilen gösterilmişti.

Somali’de de durum farklı değildi. İlerleyen zamanlarda İngiliz ve İtalyanlara karşı nefret giderek artmış, Molla Seyyid Muhammed 1915 Ocak ayında İngiliz ve İtalyanlara karşı ayaklanmıştı. Enver Paşa silah desteği verdiği gibi, Bâb-ı Âli’ye; bütün Eritre ve Somali’nin Türk toprakları olduğunu bütün dünyaya ilân ettirdi. Bu ayaklanmanın ardından İngilizlerin Somali hâkimiyeti sona erdi. Halk bugün olduğu gibi Türkiye’nin yanında olduğunu göstermişti.

Gümümüz Türkiye’sinin o bölgede yaptığı girişimlerden rahatsız olan yerli işbirlikçiler, devlet aklı’nın faaliyetlerini kesmek için “Somali’de ne işimiz var” nârâları atmış, fakat Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın o bölgedeki istikrarlı duruşunu etkiliyememişti. Cumhurbaşkanımızın sadece Somali ve bir anlaşma ile aldığımız ecdât yâdigârı Sevakin’in bağlı olduğu Sudan’da değil; doğuda-batıda, kuzeyde-güneyde yaptığı cesur dünya politikalarını görünce, her zaman söylediğimiz cümleyi tekrarlıyoruz; kim ne yaparsa yapsın “21. YÜZYIL TÜRK ASRI OLACAKTIR” ve bu engelleyemeyecektir.
16.4.2022
42 tıklama
Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği 2022 Tüm Hakları Saklıdır